10 Ağustos 2016 Çarşamba

''Cyrano de Bergerac'' Kitap Yorumu







Orijinal Adı: Cyrano de Bergerac

Yazar: Edmond Rostand

Tür: Klasik-Tiyatro Eseri

Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları (Benim Okuduğum)

Benim Puanım: 5/5




Savinien de Cyrano de Bergerac.JPG





Cyrano de Bergerac 17. yüzyılda yaşamış Paris'li şair ve silahşör olan Sevinen Cyrano de Bergerac'ın gerçek hayatından esinlenilerek Fransız şair ve oyun yazarı Edmond Rostand tarafından kaleme alınmıştır.

Birçok kez tiyatroya, filme uyarlanmıştır.

Türkçe'ye ilk kez Sabri Esat Siyavuşgil tarafından kazandırılmıştır.








KONUSU:
Başkarakterimiz Cyrano de Bergerac, Paris'li şair, söz yazarı ve silahşördür. Yüz kişiye karşı tek başına savaşsa kazanabilecek, sevdiklerini canı pahasına koruyabilecek bir insandır. Ancak suratının tam ortasında öyle büyük, öyle kocaman bir burnu vardır ki, bir bakan ''Bu şey gerçek midir ki?'' diyerek bir daha bakar. Öyle ki Cyrano insanların burnu hakkında tek bir kelime dahi etmesini yasaklamıştır. 





Ama Cyrano aşık olmuştur. Güzeller güzeli kuzeni Roxane'a. Görüntüsü yüzünden onunla konuşmaya bile cesaret edemez. Taa ki o güne kadar. Roxane onunla konuşmak istediğini, söylemesi gereken bir şey olduğunu haber etmiştir. 







Bunun üzerine tüm cesaretini toplayıp Roxane'a duygularını anlatan bir mektup yazmıştır. Roxane ile Cyrano'nun dostu Ragueneau'nun pastanesinde buluştuklarında Cyrano mektubu vermek için hazırdır. Ancak Roxane'ın söyledikleri onu büyük bir hayal kırıklığına uğratır.







Roxane kuzeni Cyarno'yu onun bölüğünde bir asker olan Christian de Neuvillette'yi korumasını, ona aşık olduğunu söylemek için çağırmıştır. Bunu duyan Cyarano çok sevdiği Roxane'ın isteğini kabul eder ve Christian'ı canı pahasına korumaya söz verir.











Fakat bir sorun vardır. Christian bir kadınla nasıl konuşması, ona nasıl davranması gerektiğini bilmiyordur. Bu yüzden Cyrano Roxane'nın mutluluğu için kendi yazdığı mektubu sanki Christian yazmış gibi Roxane'a gönderir. Bir bütün olurlar. Christian'ın güzel yüzü ve Cyrano'nun güzel sözleri. 









Acaba Roxane bunu öğrenecek mi? Christian ve Roxane evlenebilecek mi yoksa Cyrano büyük aşkına kavuşabilecek mi?











Tiyatrosuna gidip yarısında çıkmak zorunda kalmıştım. Fakat ilk perdeyi çok beğendiğim için sonunu merak edip kitabını aldım. İki güne bitirdiğim bir eser oldu. Hatta ilk kez bir kitap kahramanına aşık olduğumu söyleyebilirim. İçinde sakladığı koskocaman aşkı, her zaman her şeye verecek bir cevabı olması, şiirimsi konuşmaları.... Her şeyiyle beni çok etkileyen Cyrano de Bergerac'ı OKUMALISINIZ! İçerisinde sizi duygulandıracak yerler olduğu kadar güldürecek yerler de var. Cyrano'nun hazırcevaplılığına bayılacaksınız!







Eğer okumak istemezseniz tiyatrosunu yada filmini izleyebilirsiniz. Aşağıya benim en çok beğendiğim kısım olan ''Burun Tiradı''nı koyacağım. Ona da bakabilirsiniz. 








8 Ağustos 2016 Pazartesi

''SUICIDE ROOM'' (Intihar Odası) Film Yorumu



Orijinal Adı: Sala Samobójców

Tür: Dram

Başroller: Jakub Gierszal, Roma Gasiorowska

IMDB Puanı: 6.9/10







4 Mart 2011'de yayımlanan, yönetmenliğini Jan Komasa'ın yaptığı Polonya yapımı bir filmdir. Müzikleri Michal Jacaszek tarafından bestelenmiştir.



KONUSU:


Başrolümüz zengin bir aile çocuğu olan 18 yaşındaki son sınıf öğrencisi Dominik Santorski. Ailesiyle pek fazla zaman geçirmeyen normal bir çocuk olan Dominik'in hayatı heyecanla gittiği mezuniyet balosundan sonra berbat bir hale dönüşür.



Arkadaşları ile eğlenirken gençler ortaya bir iddia atar ve Dominik ile Aleksander'ın öpüşmelerini ister. Dominik ve Alex bunu yaptıkları sırada ise onları videoya alırlar.


Sosyal medyada bu videoyu paylaştıktan sonra herkes onları konuşmaya, dalga geçmeye başlar. Başlarda eğlenceli olan bu paylaşımlar Dominik'i rahatsız etmez.


Ancak Alex'in, Dominik'in kendisinden hoşlandığını, onun eşcinsel olduğunu düşünmeye başlaması ile işler değişir. Alex, Dominik hakkında aşağılayıcı, iğrenç paylaşımlar yapmaya başlar.

Bütün okulun onun eşcinsel olduğunu düşünmeye başlamasıyla Dominik artık okula bile gitmek istemez hale gelir. Hatta ve hatta Dominik kendisini gerçekten de gay zannetmeye başlar.

Bu sıralarda Dominik internette şöyle bir paylaşım görür. 
''Yaralandım, sessizce ağlıyorum...''
Cevap olarak; ''Yaşıyorum, sessizce kan ağlıyorum...'' yazar.

Bu konuşmalardan sonra Dominik ile bu paylaşımı yapan Sylvia adındaki genç kızımız görüşmek ister. Bu yüzden İntihar Odası adlı bir oyunda bir araya gelirler. Bir süre sonra görüntülü konuşmaya başlarlar.



Dominik hemen hemen her gün Sylvia ile internette zaman geçirmeye başlar. Sylvia ona destek olur, güven verir. Onun kimseye ihtiyacı olmadığını anlatır.






Dominik Sylvia'ya onunla gerçekten görüşmek istediğini söyler. Ama Sylvia'nın yaklaşık 3 yıldır odasından dışarı çıkmadığını, onunla görüşemeyeceğini öğrendiğinde artık o da tüm gün odasında kalıp Sylvia ile konuşmaya karar verir.






Çocukları ile oldukça ilgili (!) olan  Dominik'in anne ve babası polisten oğularının 10 gündür odasından çıkmadığını ve kendisini öldürmeye çalıştığı haberini alırlar.





Oğullarının sınavlara girebilmesi için eve psikologlar çağırırlar. Ama Dominik kimse ile konuşmaz. Yalnızca Sylvia ile...



Dominik yaşamayı mı tercih edecek yoksa Sylvia ve İntihar Odası'ndaki diğer herkes gibi ölümü mü?



Filmin konusu hemen hemen bu şekilde. Çoğu kişi filmin sonunun yetersiz olduğunu düşünse de bana göre oldukça etkileyici bir sondu.











+18 sahnelerden rahatsız olmuyorsanız ve sizi üzecek, psikolojinizi bozacak bir film arıyorsanız kesinlikle İntihar Odası'nı öneririm.







BAZI REPLİKLER



S: Yaralandım, sessizce ağlıyorum...
D: Yaşıyorum, sessizce kan ağlıyorum...


''Bu dünya ölüyor. Bu dünya bizi hak etmiyor. Bizim gitmek zorunda olmamızın sebebi bu.'' -Sylvia


''Elinden geldiği kadar başkaları için yaşamalısın.'' -Dominik


''Aileye, sevdiğin kişilere ihtiyacın yok. İhtiyacın olan her şey içinde. Ben özgürüm, bu duyguyu şiddetle öneririm.'' -Sylvia


Fragmanı izleyebilirsiniz.



22 Temmuz 2016 Cuma

''Uçurtma Avcısı'' Kitap Yorumu





Orijinal Adı: The Kite Runner

Yazar: Khaled Hosseini

Tür: Drama, Tarihsel Kurgu

Yayınevi: Everest Yayınları

Benim Puanım: 5/5



ARKA KAPAK:

''Emir ve Hasan, Kabilde monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emirle Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir iş adamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralar'a mensuptur.





Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip Kaliforniya'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz.




Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları... Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.





Uçurtma Avcısında anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...''








Her insanın ölmeden önce okuması gereken bir kitap. Fazlasıyla akıcı. 

Son olarak biraz da filmden bahsedeyim;

Ancak ne yazık ki film beklentileri karşılamıyor ve duyguyu hissettirmiyor. Özellikle de kitabı okuyanlar için. Kitaptaki bir çok yer atlanmış. Beni hayal kırıklığına uğratan bir filmdi. Kitabı okumadan filmi izlemenizi pek tavsiye etmem. Hatta bence hiç izlemeseniz de bir şey kaybetmezsiniz.


Rahatlıkla bugüne kadar okuduğum en iyi kitap diyebilirim. Alın okuyun. Çok şey kaybediyorsunuz.

2007 yılında gösterime giren filmin yönetmeni, birçoğumuzun bildiği Dünya Savaşı Z, Quantum Of Solace Ve Düşler Ülkesi filmlerini de yöneten Marc Forster.




-BAZI KESİTLER-

''Sonradan bulduğun bir şeyi kaybetmek her zaman daha zordur.''


''Sonuçta ben bir Peştun'dum, o da bir Hazara.''


''Afganistan'da çocuk çok ama çocukluk yok.''


''Senin bu kadar mutlu olmana ancak senden bir şey almaya hazırlandıkları zaman izin verirler.''


''Yeniden iyi biri olmak mümkün.''


''Zendagi Migzara. (Hayat Devam Ediyor.''


''Bir daha benim yanımda ona asla 'Hazara Çocuk' diye hitap etmeyeceksiniz.''


''Yukarıda bir yerde bir tanrı varsa, umarım benim viski içmem yada domuz yememden daha önemli meselelerle uğraşıyordur.''


''Çocuklar boyama kitabı değildir. Onları istediğin renklere boyayamazsın.''


''Şimdi mollalar ne derse desin, yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. O da hırsızlıktır. Onun dışındaki tüm günahlar hırsızlığın çeşitlemesidir. Ne demek istediğimi anlıyor musun? Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu,haklılığı çalmış olursun. Anlıyor musun? ''


''Ve ansızın Hasan kulağıma fısıldadı: Senin için bin tane olsa yakalarım. Hasan, tavşan dudaklı uçurtma avcısı.''


''Hasan'la aynı memeden süt içmiştik. İlk adımlarımızı aynı bahçede, aynı çimenlerin üzerinde  atmıştık. Ve ilk sözlerimizi aynı çatının altında söylemiştik.
Benimki'BABA' idi,
Onunkiyse 'EMİR', benim adım.
Şimdi geriye bakınca 1975 yılında olanların kökeninde işte bu iki sözcüğün yattığını görüyorum.''

12 Temmuz 2016 Salı

INTOUCHABLES (Can Dostum) Film Yorumu




Orijnal Adı: Intouchables

Tür: Komedi/Drama

Başroller: François Cluzet, Omar Sy

IMDB Puanı: 8,6/10







Türkiye'de 11 Mayıs 2012'de vizyona giren 2011 yapımı Fransız filmidir. Müzikleri Ludovico Einaudi tarafından bestelenmiştir. 

KONUSU:

Geçirdiği bir kaza sonucu boynundan aşağısı felç olan Philippe adındaki zengin bir adam kendisine hizmet edecek bir yardımcıya ihtiyaç duyar  ve bir yardımcı aramaya başlar. Driss adındaki paraya ihtiyacı olan bir genç ise bu işe başvurur. Özgüveni ile herkesin dikkatini çekmeye başaran Driss işe alınır ve olanlar olur. 

























Philippe ve Dris'in muhteşem dostlukları karşısında büyüleneceksiniz. Driss'in doğallığı ve serseriliği sayesinde film boyunca gülecek, yer yer duygulanacaksınız.





Kurgusu gerçek bir hikayeye dayanıyor...


 Ölmeden önce mutlaka izlenmesi gereken bir film olduğunu düşünüyorum. 
BU FİLME KESİNLİKLE BİR ŞANS VERMELİSİNİZ!



BAZI REPLİKLER

''İyiymiş gibi davranıyorum ve herkes gerçekten iyi olduğumu zannediyor. Ya insanlar çok aptal ya da ben çok iyi bir oyuncuyum.'' -Philippe



– Söyle bana Driss, insanların neden sanatla ilgilendiğini düşünürsün?
+ Bilmem, iş için.
– Hayır. Birinin ayrılırken arkasında bıraktığı tek şeydir.



''Benim için eğer dans edemiyorsan o müzik değildir.''  -Driss



+Doktorlar ne diyor?
- Bilirsin son gelişmelerle beni 70 yaşıma kadar canlı tutacaklar.
    Masajlarla, ilaçlarla. Pahalı, ama ben zengin bir dört yanı felçliyim.
+Ben olsam kendimi vururdum.
- Dört bir yanın felçlide olsa bunu yapamazsın.
+Kahretsin. Bu doğru. Bu zor ahbap.

14 Mart 2016 Pazartesi

''Kurtlara Söyle Eve Döndüm'' Kitap Yorumu



Orijinal Adı: Tell The Wolves I'm Home

Yazar: Carol Rifka Brunt

Tür: Romantik

Yayınevi: Martı Yayınları

Beni Puanım: 4/5







KONUSU:

Hikayemizin başkahramanı, 1800'lü yıllara olan ilgisi ve olgun tavırlarıyla dikkat çeken genç kızımız June Elbus dayısı Finn'e karşı sevginin biraz daha ötesinde bir duygu besliyor. Finn ise bir eşcinsel ve AIDS hastalığının kurbanı. (Çok başarılı çizimleri var. Şiirimsi konuşmaları, sanata olan bağlılığı ile kalpleri fethediyor. Tam aşık olunası bir adam.)

Bu nedenle de June'un ailesi Finn'in sevgilisiyle (Toby) görüşmüyor, hatta Finn'in evine gidecekleri zaman Toby'nin evden gitmesini istiyorlar.


Olaylar bir adamın June'u arayıp Finn'in ölüm haberini vermesi ile başlıyor. Daha sonraları bu adamı cenaze töreninde görmesi ve bu adamın onunla konuşmak istemesi ile iyice ilerliyor. Ailesinin hoş karşılamayacağı şeyler yapıyor. Yaptıklarını en başta kardeşi Gretel'den saklaması gerekiyor. Çünkü Gretel, June'u sürekli takip ediyor, izliyor, en küçük bir hatasını bulmak istiyor. İlişkileri abla kardeş ilişkisinden çok iki düşman gibi. Aslında bunun da bir sebebi var ancak bunu burada söyleyip spoiler vermek istemiyorum. 

Onun dışında Toby'den de biraz bahsedecek olursak ilk söyleyeceğim şey kesinlikle masumluğu ve çocuk ruhu olurdu. Kitap ilerledikçe, her sayfada kendine biraz daha bağlıyor insanı. 

''Kurtlara Söyle Eve Döndüm'' ne alaka diyecek olursanız, Finn'in ölmeden önceki son günlerinde çizdiği Gretel ve June'un portresinin adı. Ve içerisinde öyle bir sır saklı ki yazarın bu ince düşüncesine hayran olmamak mümkün değil. 


Ancak bana göre beklentilerimin biraz altında kalan bir kitap oldu. Okurken iki kez gözlerim doldu ancak ağlamadım. 

Fakat şunu da söylemeden geçmeyeyim;
Eğer kitap bir eşcinselin aşkını içeriyor diye önyargıyla yaklaşıyorsanız büyük bir hata yapıyorsunuz demektir. Hatta homofobik bir insansanız önyargılarınızı yıkmanızı sağlayacak bir kitap... Biraz da olsa.

- BAZI KESİTLER-

''Ben buruşmuş zamanı hayal etmek istiyorum, kurtlarla dolu ormanları ve kırların kasvetli gece yarısı manzaralarını. Birbirlerini sevmek için seks yapmak zorunda olmayan insanları hayal ediyorum. Seni yalnızca yanağından öpecek insanları.''
(Sayfa:89)             

'' Bazen bir insana çok yakın durursanız kimin midesinin guruldadığı belli olmaz. Birbirinize bakıp özür diler ve, 'O ses benden çıktı' dersiniz, sonra da gülersiniz. Bu tür bir şeyin olması için seks yapmanıza gerek yok. Yani vücudunuzun, aç olup olmadığını bile anlayamayacak hale gelmesi, bir bakasının açlığını kendi açlığınız zannetmeniz için demek istiyorum.''
(Sayfa:334)              



''Kimse öykümüzü bilmiyor, diye düşündüm. Kimse öykümüzün ne kadar acıklı olduğunu bilmiyor.''

(Sayfa:408)             

''Aşk insanı büyütür; Önce hissettirdiği tarifsiz mutluluk sonra kaybetmenin verdiği derin acıyla...''

(arka kapak)